top of page
eMaWrRF_edited.jpg

     

     Yaşam başlamadan hatta Kozmoz bile şekillenmeden önce Light (Işık) ve Void (Boşluk) vardı. Zaman ve mekânın sınırlarını aşan sınırsız Işık, dalgalar halinde tüm varoluşa doğru yayıldı.Yaşayan enerjinin büyük dalgaları, aynalı derinliklerin içinden geçerek sevinç ve umut senfonisine dönüştü . Işık okyanusu dinamikti ve hiç değişmedi. Fakat zamanla enerjisi soldu ve söndü geçtiği yerlerde artık soğuk ve hiçlik bırakmaya başladı. Bu boşluklarda ışığın yokluğunda yeni bir oluştu. Bu güç, tüm enerjiyi içe doğru bükülerek yutmaya çalışan, karanlık ve vampir bir güç olan Void'di. Boşluk ışık dalgalarına karşı harekete geçti, hızla büyüdü ve etkisini yaymaşa başladı. Bu iki karşıt ama aynı zamanda birbirinen ayrılamaz enerjiler arasındaki gerginlik sonunda bir dizi felaket patlaması ateşlendi. Bu patlama sonucunda yaratılışın dokusu kırıldı ve yeni bir Alem meydana geldi. Bu büyük hiçlikten sayısız gezegen doğmuş oldu. Aynı zamanda kaotik enerjilerin yoğunlukta olduğu bir yerde ise Twisting Nether adı verilen korkunç bir boyut açığa çıktı.


     Karanlığın içinde dalgalar halinde yayılan ışık gezegenlere hayat verdi. Bu yaşam formları; temel elementleri temsil eden Fire (Ateş), Water (Su), Air (Hava), Earth (Toprak), Spirit (Ruh) ve Decay (Bozulma,Çürüme) adı verilen element ruhlarıdır. Evrende serbestçe yayılan ışık huzmeleri bazı yerlerde bir araya gelerek yaşam buldu. Bu yaşam formlarına Naaru adı verildi. Işığın yaşam bulmuş hali olan bu Naaru'lar taşıdıkları kutsal büyüleri evrendeki yaşamı korumak ve desteklemek için kullanmayı görev bildiler. Ancak evrende naarulardan çok daha güçlü ve esrarengiz varlıklar da hayat bulmaya başlamıştı. Bu büyük evrendeki gezegenlerin içerisinde World-Soul adı verilen ruh özü bulunmaktaydı. Bu özler diğer bütün canlılar gibi büyüyüp gelişip zamanı gelince de okyanuslar ve kıtalar gibi yüzeyleriyle beraber doğuyorlardı. Evrendeki diğer bütün canlılar gibi bu gezegenlerinde bir amacı vardı, kendi türlerinin diğer üyelerini de barındıran gezegenleri bulup evrene düzen getirmek istiyorlardı. Bu varlıklara aynı zamanda Titan adı da verilmekteydi.

elemental_prison_by_hipnosworld-d7657jh_

Aman'thul

Norgannon

Eonar

Golganneth

Khaz'goroth

$.png

     Bilinen ilk Titan'ın adı Aman'thul idi. Aman'thul büyük karanlık evrende bir başınaydı kendi türünden olan titanları bulmak zorundaydı. Kendisi gibi doğmuş bir Titan bulamasa da World-Soul barındıran gezegenleri bulup onların gelişimlerine ve doğmalarına yardımcı oldu. Yeni doğan Titanlar Aman'thul un bu çabasını desteklediler. Zamanla Titanlardan oluşan "Pantheon" adı verilen gurubu oluşturmayı başardılar. Bu gurubun üyeleri başta kurucu Aman’Thul olmak üzere Sargeras, Khaz’goroth, Norgannon, Eonar, Golganneth ve Aggramar'dı. Aman'thul un açtığı yolda ilerleyen Pantheon, World-Soul bulunan gezegenleri aramaya ve onları korumaya devam ettiler. Buldukları gezegenlerde ilk işleri elementleri kontrol altına almaktı. Daha sonra yeryüzünü şekillendiriyor World-Soul'un olgunlaşması için yaşam tohumları serpiştiriyorlardı. Bu yaşam formlarına gezegenlere düzen getirmeleri için çeşitli güçler bahşettiler. Böylece Pantheon bu gezegenlerin yanında olmasa bile kendi kendilerini koruyabileceklerdi. Ne olursa olsun gözleri bu gezegenlerin üzerindeydi herhangi bir kötü durumda haberdar olup müdahale edebilmek için çeşitli gözetmenleri bu gezegenlerde bırakıyorlardı. 


     Işığın içinde Naaru, Titan ve benzer canlılar oluşmuştu ama aynı şey Void içinde geçerliydi. Voidlord adı verilen varlıklar oluştu bu varlıkların da amacı evrendeki tüm enerjiyi emerek yaşamı yok etmekti. Nasıl Naaru ve Titanlar düzenden yanaydıysa bu varlıklarda tam tersi düzensizlikten yanaydılar. Void yani hiçlikden oluşan bu varlıklar varoluşları nedeniyle fiziksel bir forma bürünemiyolrardı. Bişeyler yapmak zorundaydılar onlarda manipüle yeteneklerini önce Titanlar üzerinde kullandılar fakat Titanlar çok güçlüydü bu durumun farkına bile varmadılar. Onlarda gözlerini daha tam doğmamış Titanlara yani World-Soul Barındıran gezegenlere çevirdiler. Bu gezegenlerin yani doğmamış Titanları kontrol edebilmek için Old-God adı verilen varlıkları yarattılar. Old-God'ları doğmamış Titanları bulup onları kontrol altına almaları için kainatın her yerine yolladılar. Titanlar Void'in bu planlarından bihaber Kainatta doğmamış Titanları aramaya devam ettiler. Bu arayış sırasında Demon adı verilen yeni canlılarla karşılaştılar. Demonlar kaotik enerjiden doğan önlerine çıkan herşeyi yakıp yok eden canlılardı. Fiziksel düzleme geçmenin yollarını bulan bu Demonlar ulaşabildikleri yerlere yıkım getirmeye başlamışlardı bile. Bu demonların içinde de çeşitli ırklar vardı. Çok zeki kurnaz ve hilekar bir ırk olan Nathrezim yani Dreadlord'lar diğer demonlardan biraz daha farklıydılar doğrudan yakıp yoketmek yerine planlarla toplulukları yozlaştırıp kendi kendilerine yok olmalarını sağlıyorlardı. 

Asırlardır düzen getirmeye çalışan Titanlar bu iblislerin varlığını öğrenince çok geçmeden harekete geçtiler. Pantheon üyelerinden biri olan Sargeras'ı bu iblisleri yok etmekle görevlendirdiler. Sargeras iblisleri yok etme görevini teredütsüz kabul edip yola çıktı. Evrendeki en güçlü silah olan Gorshalac'ı kullanarak demonlar'la gezegen gezegen savaşıp birer birer yok etti düzen sağlamaya devam etti. Ama zamanla Sargeras daha büyük tehlikelerin farkına varmaya başladı. Bazı demonlar Void enerjisini kullanıyordu. Bu enerjinin kaynağını öğrenmek için araştırmalar yapan Titan çok geçmeden Voidlord'ları keşfetti. Demonlarla savaşmaya devam eden Sargeras sürekli aynı varlıklarla savaştığını fark etti ve hemen bu durumdan Pantheon'u Haberdar etti. Titanlar bu durum üzerine Aggramarı da savaşması için yolladılar. Sargeras'ın Twisting Nether adı verilen yerde öldürdüğü demonlar yok olurken bu düzlemin dışında öldürdüklerinin ruhları bir süre sonra tekrar vücut buluyordu. Öldürdüğü ruhlar tekrar geri dönmesinler diye kendince bir yöntem geliştiren Sargeras bu duruma engel olmak için "Mardum" adında bir düzlem yaratıp öldürdüğü demonları buraya hapsetmeye başladı. Demonlar Fel adı verilen bir enerjiyi kullanıyorlardı. Sargeras'ın bu taktiği işe yaramıştı Kainattaki Demonlar birer birer azalmışlardı. Sargeras ve Aggramar beraber savaşıyorlardı ama zamanla demonlar azalınca ayrı ayrı savaşmaya başladılar. Sargeras kainattaki demonları öldürmeye devam eerken uzayın bir köşesinde kapkaranlık kocaman bir gezegen buldu. Bu gezegene kocaman dokunaçlarıyla sarılmış dehşet verici Old-God'ları bulmuştu aslında. Bu gezegende de World-Soul bulunduğunu fark edince dehşete düştü güçlü Titan. Aynı gezegende Dreadlord'ları da fark etti bu Dreadlord'ların Old-God'ları kontrol ettiklerini fark etti hemen bi köşede yakalayıp sorguladı Dreadlordlar'ı. Old-God'lar ve amaçlarıyla ilgili çeşitli bilgiler öğrendi. "Henüz doğmamış bir Titan'ın World-Soul'u yeterince yozlaştırılırsa aşırı güçlü bir Titan doğacak ve bu Titan Pantheon'dan çok daha güçlü olacaktı." Bu durum karşısında Sargeras ilk defa insansı bir korku hissetti. Bişeyler yapmak zorundaydı o da yapabileceği en basit şeyi yapıp gezegeni Old-God'lar ile beraber ikiye yardı.
Old-God'lar yok olmuştu fakat doğmamış Titan'da yok olmuştu.

RCO027_edited.jpg

Sargeras destroying the corrupted World-Soul

     Sargeras hiç zaman kaybetmeden Aggramar'la beraber Pantheon'a öğrendiklerini birer birer anlattı. Her ne kadar gerçekleri anlattıysa da diğer titanlar, kendi “kardeşlerinden” birinin bu şekilde öldürülmüş olmasını hiç de hoş karşılamadılar. Pantheon üyeleri Sargeras'ın bu hareketinden çok rahatsız oldular başka çözüm yollarının aranılması gerektiğini, Titan'ı katletmenin çözüm olmadığını söyleyip Sargeras'a kızdılar. Sargeras  Pantheon'un bu tavırlarına çok sinirlenmişti ve daha Pantheon'un bu tutumlarına daha fazla tahammül edemeyip Pantheon'dan ayrıldı.

Patch-7.3-Key-Art-Bild-Grafik-Artwork-ne

Sargeras

     Pantheon üyeleri bütün olumsuzluklara rağmen misyonlarından ve görevlerinden vazgeçmeden bildikleri yolda yürüyerek, yeni gezegenler bulup onlara yaşam ve düzen getirmeye devam ettiler. Zamanla bulundukları çevrede yeni doğmamış Titanlar bulamadıklarını fark ettiler. Ama Kainat çok büyüktü daha keşfedilip düzen getirilecek çok fazla Titan olduğunun farkındaydılar.


     Evrenin çok uzak bir yerinde Azeroth isimli World-Soul'a ve henüz açığa çıkmamış çok büyük güçlere sahip bir Titan vardı. Bu Titan gelişip büyürken diğer bütün gezegenlerde olduğu gibi Azeroth'un üzerinde de elementler açığa çıkmaya başladı. Ancak titanın ruhu öylesine güçlü ve muazzamdı ki zaman içerisinde üzerinde hayat bulmuş beşinci element olan Ruh elementinin neredeyse tamamını özümsedi. Bu sebeple Ruh elementinin sakinleştirici ve dengeleyici gücü etkisini yitirdi ve diğer elementler çok daha kaotik ve yıkıcı bir hâl aldılar. Azeroth üzerinde egemenliklerini sağlamış olan ateş, su, toprak ve hava elementleri zamanla birbirleriyle ters düşüp çatışmaya başladılar. Bu elementlerin liderleri vardı bunlar; Al’Akir, Ragnaros, Therazane ve Neptulon'du. 

     Su elementinin efendisi Tidehunter olarakda anılan Neptulon'du. Diğer element hükümdarlarından daha bilge ve dikkatli olmasıyla bilinirdi. Onların tuzaklarına düşmeyen Neptulon, geride beklemeyi ve güçleri parçalanan düşmanlarını Therazane’in kaldırdığı dağları bile cüce bırakan dalgalarla boğup yok etmeyi tercih ediyordu.

     Hava elementini Windlord Al’Akir yönetiyordu. Oldukça acımasız ve kurnaz olmasıyla bilinen Al’Akir, düşmanı olarak gördüğü diğer elementlerin arasına sızan ve onları birbirlerine düşüren casuslar gönderiyordu. Böylece diğer elementler birbirleriyle çatışıyor ve Al’Akir’in en başından planladığı şekilde güçlerini harcayarak zayıflıyorlardı. Güçsüzleşmiş düşmanları üzerine akıl almaz şiddette fırtınalar gönderen ve yer yüzünü yıldırımlara boğan Rüzgârın Efendisi, onları bu taktikle kısa zamanda alt ediyordu.

     Taş-ana olarak da bilinen Therazane, toprağın efendisiydi Kendi elementinin üyelerini korumak konusunda oldukça titiz davranan Therazane, herhangi bir saldırı olduğunda toprağı büküp şekillendiriyor ve arşa değecek yükseklikte dağlar kaldırarak düşmanlarının ilerlemesini engelliyordu. Düşman orduları kendilerini bu taştan bariyerlerde boş yere yorduktan sonra ise yer yüzünde derin yarıklar açarak onları yutuyordu.

     Ve son olarak Ateş'e hükmeden bütün elementlerin en nefret ettiği Firelords Ragnaros. Herhangi bir sinsilikten uzak olan Ragnaros, çok daha agresif ve güçlü saldırılar gerçekleştirmeyi seviyordu. Ordularının yakıp yıkan gücüyle övünen Ragnaros’un yapmak istediği tek şey tüm dünyayı sönmek bilmez bir alev topuna dönüştürmekti.

Neptlon.jpg

Neptulon

Alakir.jpg

Al'akir

Ragnaros.jpg

Ragnaros

$.jpg

Therazane

Old-Gods

 

Ve böylece dört element efendisi ve emirleri altındaki ordular, Azeroth üzerinde binlerce yıl boyunca savaşarak Azeroth'u kaosa sürüklediler. Öyle ki her biri bu dünyayı kendi elementinin hakimiyeti altına almak ve ona göre şekillendirmek istiyordu. Ancak kısa süre sonra beklemedikleri bir düşman çıkageldi onları birleşmek zorunda bırakacak olan bu varlıklar Azeroth’a indiğinde element efendilerinin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduklarına dair hiçbir fikirleri yoktu. Keskin dişli yüzlerce ağızları ve histen yoksun gözleriyle bir dağ kadar büyük dokungaçlarıyla dokundukları toprakları karartıp yozlaştırmaya başlayan Old-God'lar...

 

Kuzeyi Yogg-Saron, Güneybatıyı C'Thun, Doğuyu N'zoth en ortayı da Y'shaarj ele geçirmişti bile.

y'shaarj.jpg

Y'sharj

NZothArt.jpg

N'zoth

yog.jpg

Yogg Saron

Cthun.jpg

C'thun

     Aggramar Sargeras'ın Pantheon'u terk etmesine rağmen görevini yapmaya devam ediyordu. Sargeras'ın da bir gün geri döneceğine inanıyordu. Kainat'ta ordan oraya gidip sınırsız iblisle savaşmaya devam ederken bir gün müthiş enerjiler yayan yepyeni bir doğmamış Titan buldu bu muazzam World-Soul'u barındıran gezegen Azeroth'dan başkası değildi. Azeroth’a yaklaşıp üzerinde yaşayan canlıları görmek isteyen Aggramar’ın şahit oldukları onu dehşete düşürdü. Hastalıklı bir görünüme sahip Eski Tanrılar ve kurdukları Black-Empire, bir veba gibi dünyayı sarmıştı ve onu yozlaştırmaya çalışıyordu. Her ne kadar World-Soul henüz bu karanlıktan etkilenmemiş gibi gözükse de Void’in gölgesinin gezegeni sarması an meselesiydi ve eğer bu olursa, böylesine muazzam bir titanın dönüşebileceği varlığın karşısında hiçbir gücün duramayacağının farkındaydı. Sargeras'ın Voidlord'lar ve Old-God'lar ile ilgili söyleikleri birer birer doğruluğunu kanıtlıyordu. Aggramar bu durumu Pantheon'a anlatmak için hemen harekete geçti. Pantheondan yardım istedi bu yardım çağrısına önce tüm yaşamın hanımı Eanor verdi. Bu Azeroth isimli gezegenin doğduğunda Sargeras'tan hatta Voidlord'lar dan bile çok daha güçlü olacağının farkındaydı Eanor. Ama şu haliyle savunmasızdı onu korumak zorunda olduklarını fark edip Aggramar'a da durumu izah ettiler. Aggramar; "Titanlar hep beraber Azeroth’a gidip Old-God'lar'ı ve kurdukları imparatorluğu Azeroth topraklarından temizleyeceğiz" dedi. Fakat çok büyük ve güçlü oldukları için bizzat müdahale etmek Azeroth'a zarar vereblirdi. Onlarda bu işi yapacak canlılar yaratmaya karar verdiler. Aesir ve Vanir adını verdikleri bu Titan yapımı canlılar Metal ve Taştan bedenlere sahiptiler. Ancak bu canlılara önderlik edecek güçlü canlılara ihtiyacı vardı. Aman'thul gücünü Ra ve Odyn'e aktardı, Archaedas, Khaz’goroth sayesinde toprağı ve metali kontrol edebilmeyi öğrendi, Thorim ve Hodir, Golganneth’in lütfuyla fırtınaların ve gökyüzünün gücünü kullanabilecekleri şekilde eğitildiler, Freya, Eonar’ın sayesinde Azeroth’un bitki örtüsü ve canlıları üzerinde hüküm sağlamayı öğrendi. Loken ve Mimiron, Norgannon’un zekâsını ve büyü gücünü aldılar. Tyr ise Aggramar’ın kendisine bahşettiği cesaret ve güç ile Bekçiler arasındaki en güçlü ve kudret sahibi Keeper olarak yerini aldı. 

aman_thul__the_highfather__old__by_hipno

Aman'thul; Pantheon'un Büyükbabası ve Lideri. Ra ve Odyn adlı Keeperlara kendi güçlerini bahşetti. Keeperlar da Bronz Dragon olan Nozdormu'ya zamanı koruma ve izleme yetisi verdi.

golganneth__the_thunderer__old__by_hipno

Golganneth; Göklerin ve kükreyen okyanusların Efendisi. Deniz devlerinin babası. Keeper Thorim ve Hodire güçlerini bahşetti.  

eonar__the_lifebinder__old__by_hipnoswor

Eonar; Freya'ya yaşam, doğa ve sağlık koruyucusu görevini verdi. Emerald Dream adlı yeri yaratıbilme yetisine sahipdi. Freya, Kızıl Dragon Alextrasza'ya yaşamı ve bütün canlıları koruma görevini verip güçlerini aktardı Ysera'ya da Emerald Dream ve Doğayı koruma gücüyle kutsadı

Khazgaroth.jpg

Kaz'goroth; Dünyaların şekillendiricisi ve demircisi. En iyi usta, güçlerini Archaedas'a verdi. Archaedas da Siyah ejderha Neltharion'u güçlendirdi. Kim bilebilirdi ki

Neltharion'un sonradan yeryüzüne ve dünyanın derin yerlerine hakim olan Deathwing'e dönüşeceğini..

norgannon__the_dreamweaver__old__by_hipn

Norgannon; Gök büyüleri ve ilim koruyucusu.

Tüm büyü, bilgi, sırlar ve gizemlerin efendisi.

Loken ve Mimirona'a güçlerini aktardı. Loken daha sonra Sihir ve gizemin koruyuculuğunu yapması için Mavi Dragon olan Malygos'a sihir ve gizem güçlerini bahşetti.

aggramar__the_avenger_by_hipnosworld-dai

Aggramar; Sargerasın teğmeni. Panteon'un şampiyonu olarak Sargeras'ın varisi. Tyr'a Cesaret ve güç özelliklerini bahşetti. Öldükten sonra Sargeras tarafından yepyeni bir bedende yeniden diriltildi.

655774.jpg

     Black-Empire'ın en kuzey topraklarına saldırmaya başlayan Titan yapımı kuvvetler, Eski Tanrılar’ın beklemedikleri bir kuvvetti. Gafil avlanan ve kuzeydeki n’raqi ile aqir birliklerini kaybeden Old-God'lar ve orduları, yine de kontrolü elden bırakmaya hiç de niyetli değillerdi. Bu yeni düşmana karşı çarpışmaları için köleleri olan element efendilerini ve beraberlerindeki elementalleri savaşa çağırdılar. Bekçiler’den Tyr ve Odyn, Ragnaros’a karşı durmayı kabul ettiler. Firelords her ne kadar alevlerle onları çevrelemeye ve toprağın kendisini lav havuzlarıyla kaplayıp ilerleyişlerini engellemeye çalışsa da, bu iki titan-yapımının metalik bedenlerine hiçbir kuvvet işlemiyor gibiydi. Daha fazla karşı koyamayan Ragnaros ve kuvvetleri böylece Titanların hizmetkarları karşısında çaresiz kaldı ve kaybetti. Archaedas ve Freya ise Therazane’i alt etmek için yola çıktılar. Therazane, hiç beklemediği bir saldırıyla karşılaştı. Toprak üzerindeki hükmünü kullanan Archaedas, Toprağın Hanımı’nın diktiği dağları yerle bir ederken, Freya ise yerden çıkarttığı muazzam bitki kökleriyle taştan duvarları sararak Therazane’in ve elementallerinin üzerine yıkılmasını sağladı.  Ra, Thorim ve Hodir bu sırada Al’Akir ile çarpışmaktalardı. Rüzgârın Efendisi’ni gökyüzünde yaşadığı ve evi bildiği bölgeye kapatan üçlü, Al’Akir’in gücünü kendisine karşı kullanarak onu alt etti. Loken ve Mimiron ise Neptulon’a karşı savaş vermektelerdi. Kıvrak zekâlarını kullanan iki Bekçi, Suyun Efendisi’nin her hareketini önceden tahmin ederek bir adım öne geçtiler; Loken büyü gücünü kullanarak su elementallerinin bedenlerin paramparça ederken, Mimiron ise yine aynı gücü kullanarak Neptulon’u hapsetmeyi başardı. Ve böylece bütün Element-Lord'lar kaybetmiş oldu. Element efendileri ve orduları alt edilmişti ancak Elementallerin ruhları Azeroth’a bağlıydı öldürüldükten kısa bir süre sonra tekrar vücut bulacaklardı. Bunu engellemek isteyen Bekçi Ra, bir zamanlar Sargeras’ın iblisler için kullandığı taktiğin aynısını yapmayı önerdi. Elementalleri hapsedeceklerdi. Bu amaçla muazzam bir büyü gücüne sahip ve bu konuda oldukça yetenekli olan Titan yapımı Helya’dan yardım istediler. Elemental Plane olarak bilinen alana 4 düzlem kurup; Ateş elementini hapsetmek için Firelands, Toprak elementini hapsetmek için Deepholm'ü, Hava elementini hapsetmek için Skywall'ı ve son olarak su elementini hapsetmek içinde Abyssal-maw adı verilen düzlemi kullandılar.

1200px-Firelands_edited.jpg

Firelands

skywallraid_12803_01_edited.jpg

Skywall

203950_edited.jpg

Deepholm

ABMaw2_edited.jpg

Abyssal-maw

     Elementleri kontrol altına alan Keeper'lar asıl amaçları olan Old-God'lara yöneldiler. Öncelikle aqirleri alt etmek isteyen Bekçiler’den Archaedas, yer altında yaşamayı tercih eden bu ırkın kazdıkları yuvaları üstlerine çökerterek harekete geçti. Yer üstüne çıkan aqirler yeryüzünde onları bekleyen Titan ordularıyla savaşmak zorunda kaldılar ve kaybettiler. Bazı aqirler yerin çok derinlerine kaçarak saklanmayı tercih ettiler. Sırada Y'sharj vardı, hiç beklemeden ona yöneldi Titan orduları. Y'sharj titan ordularının içindeki korkuları yetenekleriyle açığa çıkardı. Ordularının bu zor durumunu fark eden Panhteon bizzat müdahale etme kararı aldı. 

     Bizzat Titan formuyla Azeroth’a uzanan Aman’Thul, Y’Shaarj’ın bedenini kavrayarak onu topraktan çekip çıkardı. Fakat bu durum bu kadar kolay gerçekleşmedi Y'sharj'ın dokunaçları Azeroth'un çok derinlerine sıkı sıkıya bağlanmıştı. Y'sharj parçalanmıştı ama çıkarken Azeroth'un da derinliklerine çok zarar vermişti Azeroth kanamaya başladı. Yeryüzüne çıkan kanı toprağı kavurdu adeta. Yaptıkları bu hareketin korkunç sonucunu gören Pantheon dehşete kapılıp diğer Old-God'ları aynı şekilde yok etmeye çalışırlarsa Azeroth’un kendisini öldüreceklerinden korkan titanlar, bu yaratıkları hapsetmekten başka bir çözüm yolu olmadığına karar verdiler. Ama hapsetmeden önce Old-God'ları zayıflatıp daha sonra hapsetmek gerekiyordu. Mimiron bu hapsi kilit altında tutacak düzenekler inşa edecek, Loken ise Eski Tanrı’nın karanlık gücünün yayılmasını engelleyecek büyülü bariyerler koyacaktı. Planlarını devreye sokan Keeper'lar ve orduları, büyük çarpışmalar sonrasında sırasıyla N’Zoth ve C’Thun’u alt edip hapsetmeyi başardılar

$.png

     Ancak sıra Yogg-Saron’a geldiğinde beklemedikleri bir güçle karşılaştılar. Old-God'lar arasında kurnazlığıyla bilinen Yogg-Saron, C’Thraxxi olarak adlandırılan, n’raqi ırkının en büyük, en dayanıklı ve güçlü üyelerinden oluşan savaşçı birliğini yolladı. Titan-yapımı orduları Yogg-Saron’a ulaştıklarında sayıları oldukça azalmış ve zayıflamışlardı. Yogg-Saron'a bu şekilde karşı koyamayacaklarını anladıklarında Keeper Odyn, Loken’dan özel bir büyü yapmasını istedi. Bu büyü sayesinde C’Thraxxi kuvvetleri birbirlerini, hatta Yogg-Saron’u bile düşmanları olarak görüp kendi aralarında çarpışacaklardı. Kendi kendilerini öldüren Black-Empire kuvvetlerini de aradan çıkaran Keeper'lar, diğer iki Old-God'a yaptıkları gibi Yogg-Saron’u da yerin derinliklerine hapsettiler üzerine Ulduar adını verdikleri muazzam bir kale inşa ettiler.

     Azeroth kurtarılmış gibi görünüyordu ancak yarasından fışkıran ve muazzam bir büyü gücüne sahip olan kanı, eğer kontrol altına alınmazsa tüm dünyayı yok edebilecek türdendi. Keeperlar bunun farkındaydı ve birşeyler yapmak zorundaydılar. Hemen harekete geçip bu yaralı bölgeyi büyülerle koruma altına aldılar ve zamanla Azeroth'un kanaması durdu. Ama yinede yaranın olduğu yerde muazam bir büyü gücü kalmıştı bu bölgeye Well-of-Eternity adı verildi. Azeroth'a düzen getirmek ve korumak için kolları sıvayan Keeperlardan Mimiron ve Archaedes Kuzeyde Yogg-Saron'un da dibinde hapsedildiği Ulduar'ın bulunduğu bölge olan Storm Peaks adlı alanda Forge of Wills isminde muazzam bir yapı inşa ettiler. Bu yapıyı Azeroth'un kalbini korumak ve düzenlemek adına Forge of Origination inşa edilecekti. Aynı zamanda Titanlar tarafından Odyn'e  Old-God'lar ile yapılan savaşta gösterdiği muazzam başarısından dolayı Prime-Designate ünvanı verilip bu bölgelerin bakım ve korumasından sorumlu hale getirildi. Forge of Wills'de ki ilk denemelerinde Trogg adı verilen canlılar yarattılar ama bu Trogg'lar çok vahşi ve biçimsizlerdi. İlk denemelerinde başarısız olan Titan-Forged'lar yeni bir ırk olan Giant'ları daha sonra Earthen'leri yarattılar. Keeper'lar Trogglardan memnun değildi ama neticede kendi yarattıkları canlılardı onları yok etmek istemiyorlardı. Trogg'ları kontrol altında tutmak için Uldaman isminde bir yer altı mahzeni yapıp Trogg'ları oraya hapsettiler. Forge of Wills'de yeni canlılar yaratmaya devam ettiler. Ra'nın gözetiminde Forge of Wİlls de üretilen Mogu'lar, Anubasitler ve daha sonra Tol'vir'leri alıp güneye doğru yola çıktı. 

Siege_of_Orgrimmar_loading_screen_edited

Heart of Y'shaarj

Kıtanın güney topraklarına Pandaria isimli bölge bulunuyordu. Bu bölgede Aman'thul tarafından Azeroth'dan çekip çıkartılan Y'Shaarj'ın beden kalıntılarıyla karşılaştılar. Bu parçalardan biri de Void enerjisi yayn Y'Shaarj'ın kalbiydi. Ra bu kalbi yok etmek yerine onun üzerinde araştırmalar yapmaya karar verdi. Bir yer altı mahzeni inşa ettirerek Y’Shaarj’ın kalbini buraya hapsetti ve beraberinde getirdiği Mogu ırkından olanları de bu mahzen ve çevresindeki topraklara göz kulak olması için geride bıraktı. Fakat yakın zamanda Old-God'ın karanlık gücünün bütün bu bölgeyi etkileyeceğinin farkında değildi. Y’Shaarj’ın kalbini güvenle kilit altına aldığına inanan Ra, anubisat ve tol’vir takipçileri ile birlikte Uldum'a vardılar ve Forge of Origination’nın yapımına başladılar. 

     Ra Tol’virlerin ve anubisatların bir kısmını da Forge of Origination’nı gözetleyip korumaları için geride bırakıp rotasını kuzeybatıda ki Old-God C'thun'un hapisanesinin bulunduğu Silithus'a çevirdi. Hapishaneyi genişleterek Ahn’Qiraj adını alacak olan kaleyi inşa ettiren Ra, geriye kalan  tol’vir ve anubisatları da buraya yerleştirdi. Görevi şimdilik bitmiş gibi görünen Keeper bu yapıları korumak ve kontrol etmek için güneye doğru yöneldi. Azeroth’un iki ucunda bulunan mekanizmaların kurulmasının ardından Bekçiler, toprakları ve canlıları şekillendirme çalışmalarına başladılar.  Bu görevlerinde yalnız da değillerdi zira Forge of Wills sayesinde yarattıkları diğer ırklar da kendilerine yardımcı oluyordu. Toprak ve su Devleri yeryüzünü ve suyu şekillendiriyor, Earthen ırkı dağları oluşturuyordu. Mimiron'un yarattığı Mekagnome'lar bu düzeneklerin bakımını ve onarımı yapıyorlardı. Muntazam bir fabrika gibi işliyordu bu yapılar. Freya ise doğayı şekillendirmeye başlamıştı bile. Bitki ve hayvanlara can veriyordu. Bu yaşamı düzenlerken Emerald Dream adında farklı bir düzlem kullanıyordu Freya. Kimilerine göre Freya bu düzlemi özellikle kendisi yaratmıştı, kimilerine göre ise zaten var olan bir yerdi ve henüz doğmamış olan Azeroth’un rüyalarından var olmuştu. Freya burayı dilediğince şekillendiriyor ve hatta Azeroth ile iletişime geçebiliyordu. Neden ve nasıl var olduğu kesin olarak bilinmese de  Emerald Dream zamanın bilinen anlamda işlemediği bir rüya âlemiydi aslında. Dünya üzerinde dolaşmaya başlayan Freya, Zümrüt Rüya üzerinden güçlerini kullanarak bitki örtüsünü ve doğal hayatı şekillendirmeye devam etti. Öncelikle Ungoro-Creater, Sholazar Basin ve Vale of eternal Blossom's u şekillendirdi. Muhteşem cenneti andıran yerlerdi buralar. Bu bölgeleri şekillendirirken oluşan enerjiden yeni canlılar ortaya çıktı Wild-God'lar. Freya Wild-God'lara çoçukları gözüyle bakıyordu o kadar çok seviyordu ki asla yok olmamaları için Ruh'larını Mount Hyjal adı verilen yerdeki Emerald Dream'e bağlayarak onları bir nevi ölümsüz yaptı. 

     Keeper'lar düzen ve mutluluğu getirmiş ilk ana kıta olan Kalimdor'u şekillendirmişlerdi. Panteonda bu durumdan çok memnun kalmıştı. Artık gözleri arkada kalmayan ve asıl görevleri olan evrendeki doğmamış Titanları aramaya çıkma görevine dönmek istiyorlardı. Yinede Aman'thul Azeroth'u gözlemlemesi için "Algalon the Observer" isimli gözlemciyi burada bıraktı. Bekçiler Loken ve Mimiron ise Norgannon’un Diskleri adındaki büyülü eşyaları yarattılar, böylece dünyada olup biten her şeyi kayıt altına alınacak ve herhangi bir kaos ortamı oluşursa neyin ters gittiğine bakılabilecekti. Keeperlardan Loken ve Mimiron ise Norgannon diskleri adındaki büyülü eşyaları yarattılar, böylece dünyada olup biten her şeyi kayıt altına alınacak ve herhangi bir kaos ortamı oluşursa neyin ters gittiğine bakılabilecekti.Titanların Azeroth üzerindeki görevleri sona ermişti. Artık dünya-özünün gün gelip uyanmasını beklemekten başka bir işi kalmayan Panteon, böylece Azeroth’u terk etti.

311cc168f64cb1f363225a0304d30895.jpg

Algalon 

The Observer

     Titanların ve Keeper'ların gözden kaçırdıkları bazı olayların gerçekleşmesiçok zaman almadı. Elementler, yapılan savaş sonrasında Elemental-Plane adlı alana hapsedilmişlerdi ancak bir kısmı bu alandan kaçmayı başarmıştı. Bu elementaller zaman içerisinde evrim geçirerek fiziksel değişime uğradılar ve ilk Proto-Dragon'lar olarak varlıklarını sürdürmeye başladılar. Oldukça vahşi ve kurnaz olan bu ırk, Kalimdor’un buz gibi soğuk olan kuzey topraklarında Storms Peak adlı alanda yaşamaya başladılar. Ancak aralarından bir tanesi vardı ki diğer tüm ırkdaşlarından daha vahşi ve güçlüydü: Galakrond.  Proto-Dragonların en büyüğü olan Galakrond’un muazzam bir iştahı vardı ve karşısına çıkan her şeyi avlayıp yaşam özlerini özümsüyor, beslendikçe de fiziksel olarak daha da büyüyordu.

3196da604bb20da5b7a20e16f5adbcd1_edited.

Ancak açlığı öyle bir raddeye geldi ki bir süre sonra diğerProto-Dragonları ve hatta cesetlerini bile yemeye başladı. Ölü ejderhalarla beslenmesinden dolayı zaman içerisinde hem bedeninin hem de zihninin çürümesine ve nekrotik enerjilerle bozulmasına sebep oldu. Vücudunda çarpık uzuvlar ve gözler çıkan Galakrond’un yaydığı ölümcül enerji, kurbanlarının yaşayan ölüler adıyla anılacak zekâdan yoksun Undead'ler olarak kalkmasına yol açmaya başladı. Bir süre sonra Kalimdor semalarında dehşet saçmaya başlayan bu yaratık ve beraberindeki Undead sürüsünün oluşturduğu tehdidi Keeper'lar fark etti. İlk fark eden Aggramar'ın kutsadığı Keeper Tyr'dı.

     Azeroth üzerinde Old-God'lar ile verdikleri yorucu savaş sonrasında yorulmuş ve kısmen tükenmişti diğer Keeperlar. Keeper Tyr diğer Keeperları bu büyük tehlike hakkında uyardı ama diğer üyeler Galakrond hakkında anlatılanlar hakkına pek oralı olmadılar. Tyr diğer keeperlardan yardım gelmeyeceğini anladı bu yaratığı alt etmek için başka yollar düşünmeye başladı. Bu düşünceyle harekete geçen Tyr   

Proto ejderhalar arasındaki en kudretli ve zeki beş kişiye yöneldi bunlar; Naif ve sıcakkanlı görünen ancak bir tehdit ile karşılaştığında düşmanlarını alevler içerisinde boğabilen Alexstrasza, çığlığıyla yerküreyi yırtabilen güçlü Neltharion, soğuk nefesiyle düşmanlarını buzdan duvarlar içine hapsedebilen Malygos, bilgeliğiyle ön plana çıkan ancak tehlike anında yarattığı kum fırtınalarıyla başarılı saldırılar düzenleyebilen Nozdormu ile düşmanlarının irade gücünü yok ederek onları transa sokabilen Ysera. Kendilerinden yardım isteyen Tyr’e ilk başta şüpheyle yaklaşsalar da ortak düşmanlarına karşı birleşmeleri gerektiğine kanaat getiren beş Proto-Dragon bu teklifi kabul edip Tyr'e ona yardım edip bağlı kalacaklarına dair yemin ettiler. Bitmek tükenmek bilmeyen bir savaşa tutuşan taraflar arasındaki çarpışmanın bir noktasında Galakrond’un gücüne karşı koyamayan Tyr Galakrond'un saldırısı karşısında bir elini kaybetti. Keeper kendini kurtaracak kadar şanslı olsa dahi bir kolunu kaybetmişti. Tyr'e bağlı olan beş Proto Dragonlar diğer drake'leri saklamayı başardı Galakrond her geçen gün daha aç kalıyor ve daha davahşileşiyordu. Öyle ki yiyecek ceset bulamayan Galakrond gözünü canlı dragonlara dikti. Her geçen gün dahada büyüyüp biçimsizleşiyordu. Galakrond'un bu zor durumunun farkında olan beş Proto-Dragon derhal harakete geçip Galakrond'a saldırdılar. Malygos, büyük bir kaya parçasını Galakrond’un ağzından içeri sokarken Neltharion da bu taşı ittirerek daha derinlere inmesini sağladı. Galakrond nefes alamaz hale geldi ve boğularak can verdi. Tüm sıkıntılara rağmen Tyr ve beş Proto-Dragon bu korkunç savaşı kazanan taraf olmuştu. Tyr'a kulak asmayan Keeperlar bu olayın büyüklüğün çok geç farkına varmışlardı neyse ki bu tehlike Beş Ejderhanın üstün cesaret ve başarısıyla hallolmuştu. Tyr kolunu kaybetmişti bunun için diğer Keeper'ları suçlama hakkı vardı ama o öyle yapmadı. Keeperlar'a Azeroth’un güvenliğinin sağlanmasında kendilerine büyük destek olan bu beş proto-ejderhaya çeşitli güçler bahşetmeleri teklifinde bulundu. Odyn hariç bütün Keeper'lar bu teklifi tereddütüz kabul ettiler. 

8d2fa6065a29107fc5a047f686d7605f_edited.

     Ra, Aman’Thul'dan aldığı gücü Nozdormu’ya aktararak ona zamanın muhafızlığını bahşetti. Khaz’goroth’un gücünü taşıyan Archaedas ise toprağın ve dünyanın derinliklerine hakim olma gücünü Neltharion’a verdi. Loken, Norgannon’un gücünü Malygos’a verdi büyünün ve beraberinde getirdiği gizemlerin muhafızı artık Malygos olmuştu. Freya ise Eonar’ın gücünü hem Alexstraza’ya hem de Ysera’ya bahşetti. Kardeşlerden biri yaşayan tüm canlıları koruyabilecek diğeri ise Emerald Dream'in içerisinde uyurken hem rüya’yı hem de Azeroth’un doğasını denetleyebilecekti. Bu güçler zamanla Alexstrasza’nın bedenini alev kırmızısına dönerdürürken kardeşi Ysera'yı da doğanın yeşiline dönüştürdü; Nozdormu’nun teni artık bronzdu; Malygos, büyünün gizemli mavi rengine sahip olmuştu. Neltharion’un pulları ise zamanla siyaha dönüştü.

     Keeper'lar bu Dragonlara yardımcı olup, düzeni korumaları için proto ejderha yumurtaları bıraktılar. Ve bu ejderhaların rahatlıkla bir araya gelebilecekleri bir yer inşa etmeye karar verdiler. Kalimdor'un Kuzeyinde Wyrmrest Temple adında bir yapı inşa ettiler. 

wyrm.jpg

Aslında Titanların Keeperlara yaptıklarının aynısını şimdi de Keeperlar bu beş Ejderhaya yapmıştı. Gönül rahatlığıyla geldikleri bölgelere geri gittiler. Ama Odyn için bu rahatlık geçerli değildi. Ejderlerin Azeroth'u koruma görevini başaracaklarına inanmıyordu. Kendince birşeyler yapmak zorunda hissetti kendini ve Wrykul adı verilen bi ordu kurmaya karar verdi. Diğer Keeperlardan yeteince destek görmeyen Odyn ordusunu güçlendirmek için Yogg-Saron’un hapishanesi üzerine inşa edilen Ulduar’ın bir parçasını kendi kullanmak istiyordu bunun üzerine kızı gibi gördüğü büyücü Helya’dan yardım istedi. Tüm gücünü kullanan Helya Odyn'in istediği bölümü ana yapıdan ayırarak gökyüzüne taşıdı. Halls of Valor adı verilen bu hisar Kalimdor semalarına çıkmıştı. Savaşırken cesurca ve kahramanca ölen Vrykulların ruhları Halls of Valor'a gidecek ve burada fırtınaların gücüyle dövülmüş yeni bedenlerine kavuşacaklardı. Valarjar adını alacak olan bu kahraman vrykullar, Azeroth’un önde gelen koruyucuları olacaklardı. Ancak bu ruhları nasıl Halls of Valor'a götüreceğini bilmiyordu. Gerekli araştırmaları yaptıktan sonra bir kısım vrykulanın değişim geçirerek Val’kyr adındaki yaratıklara dönüştürebileceğini öğrenen Odyn, vakit kaybetmeden bu dönüşümü geçirmeye gönüllü olabilecek vrykulları aramaya koyuldu. Ancak Val’kyrler ne canlı nede ölü varlıklardı arafta kalmak onların lanetiydi. Helya Odyn'in bu fikrine karşı çıktı fakat Odyn onu dinlemeyecek kadar kör olmuştu hatta Helya'nın bu tepkisineo kadar kızmıştı ki Helya'yı paramparça edip Val'kyr'e dönüştürü.

bottom of page